Saçlarına çiçek takmıyor kadınlar...

Bir 'bahar yazısı':

Saçlarına çiçek takmıyor kadınlar...

Yağmurlu serin bir sabah, yürüdü gitti kadın, koparıp bir ince dal, takamadı saçlarına. Kopup geldi bahar. Parklarda, yol kıyılarında, evlerin son bahçelerinde küçücük, çelimsiz ve fakat çılgın renklerle köpürmüş ağaçlar saltanatı başladı. Mor salkımlar, kırmızı şarap renginde ağaç hatmiler, kadifeler, pembe beyaz çiçekli oya ağaçları, sinemakiler, Japon ayvaları, kısmet ağaçları, sarı çiçekli poruklar, al kırmızı sığla ağaçları, tomurcuk pembe saray laleleri, tomur tomur boya ağaçları... Göğsünde, ince bir sızı gibi baharı duydu kadın. Çiçek açmış bir ağaç kadar özgür olmadığını fark etti; bir leylak dalını koparıp saçlarına takamadı.Yorgun ve umutsuz, yarını düşleyemez buldu kendini; bahara hazır değildi.

Kadınlar, mevsimlerden ne çok uzaklaştı! Oysa bahar da yaz ve kış da onların elleriyle gelirdi evlere ve kentlere. Mevsimleri onlar hazırlardı. Kış bitmeden bahar çiçeklerini köpürtürlerdi pencere önlerinde, balkonlarda. Evlerde bir bahar hazırlığıdır başlar ve günlerce, haftalarca sürerdi. Yiyecekleri, içecekleri, ayrı ayrı olurdu mevsimlerin; illa ki baharın. Şimdi mevsimler mi şaşırdı anlamını yoksa kadınlar mı koptu büsbütün mevsimlerin anlamından? Bahçelerinde meyve ağaçları çiçek açan evlerde oturmuyor artık kadınlar; zamanı ağaçların dilinden öğrenmiyorlar. Oysa eskiler, meyve çiçeklerine “bahar” derlermiş. Belki şimdi etrafımızda rengarenk çiçekler açan park ağaçlarını tanımıyordu onlar; ama evlerin küçücük bahçelerinde, sokakların ortalık yerinde, mahalle aralarında bin bir çeşit meyve ağacı yaşardı. Armutlar, elmalar, narlar, ayvalar, şeftali ve kayısı ağaçları, kirazlar, erikler, bademler, cevizler... Bunların bulunmadığı bahçeyi bahçeden saymazlarmış dedelerimiz, ninelerimiz. Kadınlar ağacın, ağaçlar kadının dilinden anlarmış o zamanlar. Meyve ağaçlarının çiçeklerine bakar, baharı duyarmış kadınlar. O çiçeklerden, içlerinde bir yıl sürecek serinlik ve yaşama sevinci biriktirirlermiş. Evlerin içi çiçek, dışı çiçek olurmuş. Tanpınar’ın, Huzur romanında Nuran, evlerinin bahçesinde meyve ağaçlarının çiçeklerini görmek ister en çok. Badem, erik, şeftali, elma... Çünkü bu ağaçların çiçekleri, “ömürleri kısa olsa bile insanda bütün bir sene devam edecek hayaller uyandırabilir.”

Şimdiyse kadınlar, çiçek açmış ağaçları uzaktan ve bir yabancı olarak seyrediyor. Bir köşe başında köpürmüş erik ağacını, bademi, kayısıyı fark etmeden, çiçeklerine dokunmadan geçip gidiyorlar yanlarından. Bakmaya, dokunmaya cesaret edemiyorlar belki de. Ve korkarım kadınlar, meyve ağaçlarının adlarını da bilmiyor artık. Kış boyu meyve ağaçlarına bakıp “hele bir çiçek açsın, içimi bembeyaz düşlerle süslesin, varıp pembe beyaz çiçeklerini okşayıp seveyim, sonra meyveye dursun; ellerimle koparayım meyvelerini... Sonra reçeller kaynatayım, marmelatlar yapayım...” diye bekleyip duran kadınlar, uzak zamanlarda kalmış olmalı. Meyve ağaçlarının incecik çiçekli dallarını saçlarına takan kadınlar da...

Ağaçlar, kenti baştan başa bir çiçek buketine çevirirken kadınlar neden saçlarına çiçekler takmıyor? Neden kadınlar, leylakların yanından geçerken baharı sadece ince bir sızı olarak duyuyorlar içlerinde? Ve kadınlar neden bu kadar yorgun, neden bu kadar umutsuz ve bahardan bihaber?.. Oysa baharı ilk duyan ve ilk haber veren onlar olmalı değil mi?

Kadınların içindeki şarkıyı susturan bir şeyler olmalı. Bir tel kopmuş olmalı içlerinde. Evlerin bunca neşesiz ve somurtkan, sokakların böyle kaba, yaşamın tatsız tuzsuz oluşunu başka ne ile izah edeceğiz? Bir kadının sihirli ellerinin değmediği eşyadan, bir kadın gülüşünün aydınlatmadığı evlerden hangi mutluluğu devşireceğiz? Sokaklarında mutsuz ve asabi kadınların dolaştığı bir ülkede huzuru nasıl bulacağız?

Kadınlar, bir leylak dalını koparıp saçlarına takamıyor, çiçek açmış meyve ağaçlarına bakıp içlerinde bir yıl yetecek sevinçler biriktiremiyorsa, kentler baştan başa bir çiçek buketine dönmüş neye yarar?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarhana yalnızca bir çorba mıdır?

Dert adamı söyletirmiş...

Barbarlar tükenmez