Bir kıskançlık hikâyesi...
gece vapurla boğazı her geçtiğimde yahya kemal'i anarım. hadiseye kısaca; 'dehşetli bir kıskançlık hikâyesi' diyebiliriz.
-
büyüüük, en büyük şairimizin celile hanımla olan aşkları malumunuz...
-
hikâye şöyle; 1916 yazını yahya kemal ve celile hanım büyükada'da birlikte geçirirler. sonbaharla birlikte nişantaşı'ndaki evine taşınan celile hanımla görüşmeler seyrekleşir tabii. o sıralarda, celile hanım'ın uzaktan akrabası da olan, çapkınlığıyla maruf, berlin sefiri ibrahim hakkı paşa'nın istanbul'a geldiği haberi duyulur. hakkı paşa'nın istanbul'a gelişlerinde tertip ettiği 'cemiyet'in en güzel kadınlarının davetli olduğu suareler dedikodu kazanını kaynatıyor tabii. bunu bilen kıskanç âşık yahya kemal, celile'den bunlara katılmaması için evvelden söz almasına rağmen, ada oteli'nde otururken yan masada konuşulanlardan o gece de bir suare olduğunu duyunca, celile'nin gitme ihtimalini düşündükçe çıldırır ve ne yapacağını bilemez halde iskeleye koşar.
-
son vapur çoktan kalkmış, ve aksilik, sert bir lodos var! maltepe'ye geçmek için bir sandalcıyı bol parayla ikna eder. sandalcının havayı süzen gözlerine cevap olarak da "hastam var" cevabını verir. açılırlar... bir müddet sonra lodos artar ve deniz şiddetle çalkalanmaya başlar. tabii, sandalcıda ölüm korkusuyla küfürlerin bini bir para! bizimki ise hakkı paşa suaresini ve celile'yi düşünüyor. celile'nin aşkı ve kıskançlık, zaten pinpirikli bir kimse olan yahya kemal'i ne hale sokmuştur kim bilir?..
-
kendisinden dinleyelim:
"Güç bela Maltepe’ye gelebildik. Dalgalar öyle bir çarpıyordu ki, sahile çıkmak buraya gelmekten daha tehlikeli idi. Zar zor bir hayli uğraştıktan sonra kendimi sahile attım. Sırılsıklam olmuştum. Hemen Maltepe’deki kahvelere uğradım. Bir araba istedim. Yok, yok!.. Bostancı’ya kadar yaya gitmeye karar verdim. Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım. Maltepe’yle Bostancı arasındaki mesafenin uzun olduğunu o zaman fark etmişimdir. Kan ter içinde Bostancı’ya geldim. Vakit hayli geçti. Karakola gittim. 'Bana bir araba bulunuz hastam var' dedim. Aradılar taradılar birini buldular... Yine bir sürü para verdim. Arabayla yola koyuldum. Kadıköy, oradan Üsküdar. Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı! Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak onu uyandırdım. 'Benimki evde mi diye sordum?' Adam halime bakıp şaşırdı: 'Evde, bu akşam çıkmadı!' dedi. "Ne diyorsun?!' diye bağırdım. Bütün katettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldiğini tahkik ettim. Sözüne inanamıyordum. 'Çık bir bak! Evde mi?' diye adamı zorladım. Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş: 'uyuyor!' demiş. Geldi haber verdi. Sanki dünyalar benim oldu. Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar içtim. Sabahleyin doğru eve çıktım. Benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı. Sarmaşdolaş olduk..."
Yorumlar
Yorum Gönder