Evde kalmak zevki
Evde kalmak zevki
Bir yere yetişme, bir işi bitirme, birisiyle buluşmaya gitme telaşı duymadan, keyfinizce yaşayacağınız bir günü özlediğiniz olmuyor mu? Memleket meselelerini bir günlüğüne de olsa unutup; televizyona yüz vermeden, gazeteleri hiç açmadan, sosyal medyanın kıyısına dahi uğramadan bir günün tamamını evde geçirmenin yaşattığı rahatlığı bir düşünün...
Refik Halid Karay "Evde Kalmak Zevki" isimli yazısında şöyle buyuruyor: "Medeni insan için dışarıda eğlenmesini bildiği kadar, evinde hoşça vakit geçirme yolunu bulmak, ikisinin de zevkini çıkarmak lâzımdır." Sırrını bilenler için ev, tam bir saadetler ve keşfedilmeyi bekliyen küçük zevkler cennetidir. Vaktinin çoğunu evinde geçirenler farklı düşünebilir tabii, fakat bunca hayhuy içerisinde, sabahın köründe, her gün farklı telaşla evden çıkıp gece yarısı dönenler; eşiyle, çocuklarıyla bir akşam yemeğinde, bir kahvaltıda bile görüşemeyenler; kitaplarına, çiçeklerine, eşyalarına, giysilerine adamakıllı yabancılaşanlar için koca bir gün evde kalacak olmak, zor elde edilir, kıymeti bilinmesi lazım gelen bir nimet olmalıdır.
İnsan istese ev ne güzel meşguliyetler icad eder. Bunlarla uğraşmak, hem evinizi yeniden keşfetme, sahiplenme zevki verir size; hem de hoşça vakit geçirme imkanı sağlar, kafanızı dinlendirir. Neler yapabiliriz? sorusu aklınıza gelmiş olabilir, benim aklıma gelen birkaç küçük meşguliyet var tabii ki! Mesela, duvarlarınızı süsleyen tabloları, çerçeveleri elden geçirebilirsiniz. Çerçevelerin resimlerini değiştirip, gevşeyen vidalarını sıkıştırırsınız. Gıcırdayan kapıların menteşelerini yağlayıp, damlatan muslukların lastiğini değiştirirsiniz. Hava güzel olursa, önceden hazırlık yaptıysanız, balkon demirlerini bile boyayabilirsiniz.
Daha hoş, daha iç açıcı meşguliyetler de var tabii. Çiçeklerinin toprağını değiştirip, sararan yapraklarını koparırsınız, su verirsiniz. Harddisklerde sakladıklarınız da dahil, fotoğraf albümlerini karıştırırsınız. Çekmecelerinizi boşaltır, eski ıvır zıvırınıza bir göz atarsınız. Gardırobunuzu açar, neyim var neyim yok, giysilerinizi şöyle bir gözden geçirdikten sonra, kravatlarınızı filan kontrol edersiniz. Varsa dolmakalemlerinizi bir güzel temizler, mürekkeplerini yenilersiniz. Gazete, dergi koleksiyonlarınızı düzeltip, hafif bir bakım yapabilirsiniz. Sıra kütüphaneye gelir! Belki kitapların yerini değiştirip, çekidüzen verirsiniz. Müzik CD'lerinizi sıraya dizersiniz.
Eh bu kadar çalışmadan sonra tatlı bir yorgunluk çöker üstünüze. Oturup kallavi bir kahve içmek hakkınızdır.
"Benim evimde bu saydıklarına benzer ıvır zıvır yok, bu gibi işlerden de hazzetmem.” diyorsanız, işiniz zor demektir. Sonra bana söylemedi demeyin, ama muhtemelen uflayıp puflayıp sıkıntıdan patlayacak hale gelir ve haşlayacak birilerini ararsınız. Olmadı, televizyon karşısına uzanıp kumanda elinizde gün boyu pineklersiniz.
Yine Refik Halid beyimiz der ki: "Evinde sıkılanın memleketinde eğlenebilmesi pek şüphelidir." Evde yapacağınız ufak tefek işler, küçük meşguliyetler, "yuvanızda" olmanın emniyet duygusunu verecektir size. Kafa dinlemenin en güzel, en masrafsız, en meşru yolu da evde yapılacak bu küçük işler ve bunlardan duyulacak külfetsiz zevkler olabilir pek tabii. Evde kalmanın zevkini tatmak, evi bu zevki verecek hale getirmekle olur şüphesiz. İnsanın evinde, sırası geldiğinde fikir yorgunluklarını tadavi edecek ıvır zıvırı, edevatı mutlaka olmalıdır. Evde kendine mahsus bir odaya, en azından bir köşeye malik olunmalıdır. yoksa evin ‘can atılan bir mekân’ olma hususiyeti kalmaz.
Böyleyken böyle... :)
Yorumlar
Yorum Gönder