Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

《Kış geldi firak açmadadır sînede yâre》

Refik Halid "Eski Yaz Akşamları" yazısında "şimdi hiçbir mevsim, sîneler firak nedir bilmiyor ve hiçbir mevsim sîneleri sızlatmıyor." diyor. Siz de "maziperest, nostaljiperver, melankoli düşkünü" demeyecekseniz birkaç şey karaladım. --- Kış geldi; çetin geçiyor... Şevki Bey'in hicaz şarkısını hatırlayarak, "Kış geldi firak açmadadır sînede yâre Vuslat yine mi kaldı güzel başka bahâre" diye bağlasam uygun olur değil mi? Neden acaba? Nedeni açık. Dinlediklerim, okuduklarım ve bir parça da yaşadıklarımdan bildiğim kadarıyla' eski hayat'ın yâdigârı bize bu duygular.  Hangi duygular?.. Kış gelir. Kar günlerce yağar, yollar kapanır. Artık ne bir haber gelir ne bir mektup. Sevgili ya yol vermeyen karlı yüce dağlara bakar; yahut gecenin bir vakti uluyan rüzgarla savrulan tipiye takılarak bir ürperti, bir korku duyar. Yorganına (yalnızlığına) sarılır, güvenli bir yer arar. İşte bu kışın kara yüzüdür. Hasret ve gurbet kok...

Çiçekler bize ne söyler?

   Fırtınalı, buz gibi bir kış akşamında, cadde başında bir çiçekçi durur.    Gelip geçene küçücük, mor, pembe sümbül demetleri uzatır. Evlere çiçek gitsin, akşamlarımız yumuşasın, ışısın ister gibi... Belki bir demetçik sümbül yahut fulya ile kışın ayazı kırılacak, yüreğimiz ısınacaktır. Küçük, daracık evlerimizde tutup baharı düşleyeceğiz.    Çiçeklerin de kendilerine özgü dilleri vardır bilir misiniz? Hepsinin daha adında zengin çağrışımlar, ince anlamlar yatar. Türüne, rengine ve biçimine göre, her çiçeğin bize bir söylediği vardır. Yahut, biz zaman içinde onlara gönlümüzden geçen anlamları yüklemişizdir. Portakal çiçeği ümit demektir mesela. Kadife çiçeği ümitsizlik; lâle sakadatsizlik...    Çiçeklerin dilinden en çok anneler anlar. Kadınlar içlerini çiçeklere döker, onlarla söyleşirler. Ve evinin her köşesini minik bir bahçeye çevirir kadın. Sonra kendince isimler takar çiçeklere: Hanımeli, hanım düğmesi, hanım sallandı, cemali ...

Garip

Resim
             (1938; Çiçekdağı, Kırşehir - 25 Eylül 2012; İzmir) Neşet Ertaş... "Garip". Horasan Ellerinden sökün eyleyen, Anadolu toprağında gonup göçen Ulu Türkmen Abdalı... Anadolu’nun garip garip öten bülbülü... Hüzne ses veren, hüznü sesleyen, gurbeti çığıran yanık ses... Anadolunun mülksüzü, mülkiyetsizi... Uzun ince ömür yolculuğunun garip goñüllü durağı... Bir bozkır garanlığında havalanan bozlak... Pürüzsüz göğde kanat vurup goñümüzün en tenha yerine konan telli durna... ... https://manifold.press/yolcu-lardan-bir-garip-neset-ertas

Bir kıskançlık hikâyesi...

Resim
gece vapurla boğazı her geçtiğimde yahya kemal'i anarım. hadiseye kısaca; 'dehşetli bir kıskançlık hikâyesi' diyebiliriz. - büyüüük, en büyük şairimizin celile hanımla olan aşkları malumunuz... - hikâye şöyle; 1916 yazını yahya kemal ve celile hanım büyükada'da birlikte geçirirler. sonbaharla birlikte nişantaşı'ndaki evine taşınan celile hanımla görüşmeler seyrekleşir tabii. o sıralarda, celile hanım'ın uzaktan akrabası da olan, çapkınlığıyla maruf, berlin sefiri ibrahim hakkı paşa'nın istanbul'a geldiği haberi duyulur. hakkı paşa'nın istanbul'a gelişlerinde tertip ettiği 'cemiyet'in en güzel kadınlarının davetli olduğu suareler dedikodu kazanını kaynatıyor tabii. bunu bilen kıskanç âşık yahya kemal, celile'den bunlara katılmaması için evvelden söz almasına rağmen, ada oteli'nde otururken yan masada konuşulanlardan o gece de bir suare olduğunu duyunca, celile'nin gitme ihtimalini düşündükçe çıldırır ve ne yapacağını bil...

Sevgiliye lâyık çilek nerede?

Sevgiliye lâyık çilek nerede? Bahar meyvelerini hem severim, hem de üzülürüm akıbetlerine. Çağla, çilek, kiraz, erik, yenidünya... İlkyaz başında çıkar, bir süre manavlarda, tezgahlarda eğleşir, sonra meyveliklerini bilmeden, tatlarına doyurmadan ortalıktan kayboluverirler. Giderler ki arkalarından yazın daha uzun ömürlü, daha hatırlı meyveleri gelsin... Bir görünüp kayboluşlarıyla; sümbül, menekşe yahut papatya kadar kısa ömürleriyle sanki kış ve yaz meyveleri arasında bir âraf meyvesi gibi gelirler bana. Sanki tabiatın canlandığı, insanların taze tatlar aradığı ilkyaz günlerinde, ağızlarda hoş bir rayiha ve serinlik bırakıp gitsin diye yaratılmışlardır. Ömürleri pek kısadır, tadına doyulmadan geçiverir; ama bahar meyvelerinin asaletleri, benzersizlikleri, onları bütün meyveler içinde ayrıcalıklı bir yere koymamız için kâfidir. Refik Halid Karay, meyveleri 'asil' ve 'pespaye' diye ayırıp, kimilerini göklere çıkardığı, kimilerini 'yaratılmasa da olurdu' dedi...

Saçlarına çiçek takmıyor kadınlar...

Bir 'bahar yazısı': Saçlarına çiçek takmıyor kadınlar... Yağmurlu serin bir sabah, yürüdü gitti kadın, koparıp bir ince dal, takamadı saçlarına. Kopup geldi bahar. Parklarda, yol kıyılarında, evlerin son bahçelerinde küçücük, çelimsiz ve fakat çılgın renklerle köpürmüş ağaçlar saltanatı başladı. Mor salkımlar, kırmızı şarap renginde ağaç hatmiler, kadifeler, pembe beyaz çiçekli oya ağaçları, sinemakiler, Japon ayvaları, kısmet ağaçları, sarı çiçekli poruklar, al kırmızı sığla ağaçları, tomurcuk pembe saray laleleri, tomur tomur boya ağaçları... Göğsünde, ince bir sızı gibi baharı duydu kadın. Çiçek açmış bir ağaç kadar özgür olmadığını fark etti; bir leylak dalını koparıp saçlarına takamadı.Yorgun ve umutsuz, yarını düşleyemez buldu kendini; bahara hazır değildi. Kadınlar, mevsimlerden ne çok uzaklaştı! Oysa bahar da yaz ve kış da onların elleriyle gelirdi evlere ve kentlere. Mevsimleri onlar hazırlardı. Kış bitmeden bahar çiçeklerini köpürtürlerdi pencere önlerind...

tapu sicil muhafızı

... benim şiirim ne tüfektir; ne kelebek. ne de hayal ülkesinin narin bir kızıdır; o, gözlüklü ve siyah kolluklu bir tapu sicil muhafızıdır ki, eski günlerin ve anıların tapularını saklar. ... hüsrev hatemi